Mülakat II
Mülakat II
https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=32021
Dr. Arslan Karagül:
“Modernleşme Arttıkça İnsanın Manevi Danışmanlığa Olan İhtiyacı Da Artmıştır.”
Söyleşi: Mustafa BERK
Uzun yıllar yurt dışında manevi danışmanlık alanı ile ilgili hizmet vermiş birisiniz ve bu konuda yaptığınız araştırmalardan dolayı da tanıyoruz sizi. Söyleşimize buradan başlayalım isterseniz. Manevi danışmanlık kavramıyla ne kastedilmektedir ve bu kavramın tekabül ettiği alanlar nelerdir?
Uzun yıllar boyunca yurt dışında bu alanla ilgili hizmet vermiş birisi olarak bu kavramın bendenize ait kullanımı manevi bakım şeklinde olacaktır. Manevi bakım, insanların acılı, sıkıntılı, korkulu, yalnızlık ve ümitsizlik hâllerinde, hayatındaki ani değişim; hastalık, mahkûmluk, askerlik, sakatlık, yaşlılık vb. kriz durumlarında ona inanç açısından destek olmak, soru ve sorunlarına danışmanlık etmek, âdet ve ibadetlerine rehberlik etmek ve hayatına yeni bir anlam kazandırılması hususunda yardımcı olabilmektir. Kişilerin inancı bağlamında onlara sunulan rehberlik hizmeti olarak tanımlayabileceğimiz manevi bakım kavramı ülkemiz için yeni olma özelliğini taşıyor. İnsanların inandığı değerler esas alınarak, bu konuda uzmanlaşmış görevliler marifetiyle sunulması gereken manevi bakımda inancın şekli değişebilir. İnanılan şey sistemli yapısı olan bir din de olabilir, yerel bir inanış da olabilir, benimsenmiş bir hayat felsefesi de olabilir. İşte manevi bakım almak isteyen kişinin bu durumu önceden bilinip ona uygun bir görevlinin yönlendirilmesine ihtiyaç vardır. Bizim konuşacağımız İslami manevi bakımda da bu yardımcı olma şekli, kişinin dinî ritüelleri dikkate alınarak kendisine yardımcı olmaya çalışmak şeklinde olacaktır. İnsanın görünen tarafının yanında görünmeyen tarafının da varlığı dikkate alınarak bu alanda çalışmalar yapılmış ve yakın tarihimizde manevi bakım alanı ortaya çıkmıştır.
Manevi danışmanlık ve rehberliğin İslam dini ile olan ilişkisini değerlendirecek olursak geleneğimizde bunun yeri nedir?
İlk insan ve ilk inanç sisteminden itibaren manevi bakım vardı diyebiliriz. Çünkü insanın olduğu yerde onun ihtiyaçlarına ve sorunlarına dair geliştirilmiş çözümler olmuştur. Eski zamanlarda bu alan, daha çok kürsülerden verilen telkinler şeklinde karşımıza çıkıyor. İnsanlara topluluklar hâlinde va’z edilerek onlara bir şeyleri yapıp bir şeyleri yapmamaları gerektiği söyleniyordu. Fakat çağımız insanı, bireyselleşmenin etkisiyle kalabalıklar içinde yalnızlık çekmektedir. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması, teknolojik gelişmelerin baş döndürücü bir hızda ilerlemesi üzülerek belirtmek gerekir ki insana yalnızlığı hediye etmiştir. Dolayısıyla günümüz insanı her alanda olduğu gibi manevi bakımda da özel ilgi istemektedir. Yurt dışında görev yaptığım esnada, manevi bakımlarıyla yükümlü olduğum Müslüman hastalarımızın çoğunluğu bize bu bilgiyi teyit ettirecek biçimde bire bir ilgi istemişlerdir. Kendisiyle yüz yüze gelerek, göz teması kurup derdiyle dertlendiğimizi hissettirmek bu insanlar için genel konuşmalardan daha etkili olmuştur. İşte bu yüzden manevi bakım bir vaaz ve nasihat meselesi değildir. İnsanın içinde bulunduğu ruh hâli dikkate alınmak suretiyle kendisine verilmesi gereken destektir.
Günümüzde önemli bir hizmet alanını oluşturan manevi rehberliğe neden ihtiyaç duyuldu? Bu alanın çıkış noktası konusunda neler söylersiniz?
Az önce de belirttiğimiz üzere cisim ve ruhtan meydana gelmiş olan insanın manevi yöndeki ihtiyaçları bu alanın doğmasına vesile olmuştur. Bir insanın maddi yani fizyolojik bakımı ne kadar önemliyse manevi, psikolojik bakımı da o kadar önemlidir. Bunlardan bir tanesine gereken değeri verip diğerine aynı özeni göstermezsek tek kanatlı bir kuşa benzeriz, dengemiz bozulur. Bundan dolayı, birbirinin tamamlayıcısı niteliğindeki cisim ve ruha aynı oranda bakım şarttır. İslam dininin ve inanç sistemlerinin hedefinde insanın mutluluğu ve olgunlaşması vardır. Ulaşılması gereken mutlu ve mutmain bir kalptir. Dinî-manevi bakımda insanın bu dünya ile birlikte ahiret hayatına müteallik hususlarda da mutluluğu esas alınır. Öyleyse hayatımız boyunca cismen nasıl bakım yapıyorsak, sadece ihtiyaç hâliyle sınırlı kalmaksızın manevi olarak da bakımımızı yapmak zorundayız. Elbette manevi bakım insanın ihtiyacı olduğu için ortaya çıkmıştır. Lakin günümüzde bana soracak olursanız sadece ihtiyacı olanlara değil tüm insanlara düzenli bir biçimde manevi bakım hizmeti sunulmalıdır. İnsanların iç dünyasına girip onlarla hemhâl olmak gerektiğini düşünüyorum. Sorun çıkmadan önce gerekli tedbirleri alabilmek, sorunla karşılaştığında ise onunla baş edebilmeyi sağlamak ancak ön manevi bakım sayesinde gerçekleşir. Bundan dolayı her insan aslında manevi bakıma muhtaçtır.
Manevi rehberlikte olmazsa olmaz denilen bir nokta var mıdır? Rehberlik sürecinin kilit noktası nedir? Kendine has metot ve uygulamaları nelerdir?
Manevi bakım, kişinin inanç sistemine paralel olarak yapılır. Onun inandığı değerler çerçevesinde, kendi ruh hâli de işin içine katılmak suretiyle yürütülür. Manevi bakımın en önemli diyebileceğimiz noktası profesyonelliktir, o işi uzmanca yapmaktır. Yani, manevi bakım görevlisi gerekli eğitimleri aldıktan sonra yasalar çerçevesinde tanımlanmış olan görevini yerine getirir. Manevi bakıma ihtiyaç duyan kişiye, bu alanda uzman olmayan birisi tarafından danışmanlık yapılması olumsuz sonuçlar doğurabilir. Örneğin, hastaneye ayak basan her hasta ister kolu kırılsın ister daha kötü bir hastalığı olsun, hastadır ve esasen bir kriz hâlindedir. Çünkü başta kendisi olmak üzere çevresindekilerin de dünyası tamamen değişmiştir. Bu durumdaki bir insana tamamen iyi niyetlerle ama amatörce yapılan bir ziyaret esnasında, şifa dileklerinin ardından hepimiz için ölümün kaçınılmaz olduğu gerçeğini hatırlatmak tabir caizse bir çuval inciri mahvetmektir. Hastanın hayata daha iyi nasıl tutunması gerekir, bundan sonraki hayatını nasıl idame ettirir, bu durum çevresine yaşantısına nasıl etki eder, kendi hayat tecrübesi ve dinî yaşantısı arasında nasıl bir bağ kurabilir gibi soruların konunun uzmanları tarafından cevaplandırılması gerekir ki bahsettiğimiz profesyonellik budur. Yine bu uzmanlığın gereği olarak, sunulan hizmetin karşılığı asla beklenmez. Karşılıklı çıkar ilişkisine dayanmaz manevi bakım.Bakımı üstlenilen kişiden bir beklenti içine girilmesi bu işin doğasına aykırıdır. Hizmet sunulup izlemeye geçilir, hemen iyileşmesini olumlu dönütler vermesini beklemek yanlış olur. Manevi bakım uzmanı, yapılan işin bir süreç işi olduğunun yani zamana yayılması gerektiğinin farkındadır. Dertlerine ortak olduğu insanların dertlerini, sorunlarını sır olarak saklamasını bilip kendisine duyulan güveni sarsmamalıdır. Manevi bakım uzmanının dikkat etmesi gereken başkaca şeyler de vardır. Örneğin hapishanedeki bir mahkûm ile muhatap olan uzman, ona asla neden dolayı orada olduğunu sormamalıdır. Mahkûmluk ve yalnızlık ruh hâlini benimsemiş olan kişiye herkesin bakışından farklı bakmalıdır, yani herkesin gözünde zaten suçlu olmuş olan mahkûma manevi bakım uzmanı bunu hissettirmemelidir. Ailesinin, yakınlarının ve sosyal ortamındaki herkesin, mahkûmiyetinden dolayı kendisini tecrit ettiği mahkûma yalnızca insan olduğu için değerli olduğunu davranış ve sözleriyle yansıtabilmelidir. Bu, onun gerçeklik hâlini inkâr şeklinde de olmamalıdır. İnsanlar sözlü ya da sözsüz biçimde anlaşırlar. İlla ki ona bir şeyler anlatmak zorunda değildir uzman, onun inancını, derdini, duygularını bir bakışla bile olsa paylaştığını yansıtması yeterlidir. Profesyonel bir yaklaşımla onun iç dünyasına girer, onun belirlediği vermek istediği bilgi kadarıyla işini bina eder. Manevi bakımda cinsiyet ayrımı da olmaz. Dil, ırk, yaşlı ya da genç ve benzeri ayrımlar yoktur, sadece inancı aynı olmalıdır muhatapla manevi bakım uzmanının.
Manevi danışmanlıkla ilgili çalışmaların literal anlamda Batı’da daha erken dönemde ortaya çıktığını ve sistematik hâle geldiğini görüyoruz. Bunun modernleşme ve beraberinde getirdiği yalnızlık biçimleriyle ilgisi var mıdır?
Geçmiş zamanlarda insanların büyük inanışları vardı, şöyle olunca kurtulacağız diye inandıkları. Kimi zaman ekonominin, kimi zaman siyasi ve sosyal akımların, sanayinin, teknolojinin ve modernizmin kendilerini kurtaracak güç olduğuna inandığı dönemlerden bahsediyorum. Zamanla, bunların kurtarmış gibi görünen taraflarıyla beraber insana getirdiği ve onun tabiatına ters yönlerini müşahede ediyoruz. Sizin de belirttiğiniz üzere yalnızlık bunların başında gelmektedir. Modern insan, yalnızlıkla yan yana anılmaktadır. Modernleşme arttıkça insanın ruhunun, manevi yönünün bakıma olan ihtiyacı da artmıştır. Herhangi bir inanca mensup olan ya da olmayan, dindar ya da dindar olmayan hiç fark etmiyor bu konuda, insan manevi yönden destek ihtiyacı hissetmeye başlamıştır. Malum olduğu üzere Batı kültürü, Hristiyanlık hâkimiyeti altında oluşmuştur. Hristiyanlık geleneğinde de hastaneler, hapishaneler ve askerî kurumlarda manevi bakım hizmeti devletin kilise marifetiyle yürüttüğü bir hizmet koluydu. Dolaysıyla manevi bakım hizmetlerinin Batı’da daha erken dönemlerde başlaması kilisenin etkisiyledir diyebiliriz. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında savaşın insanlar üzerindeki etkisi ileri derecelerde olmuştur. Çünkü milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanmış savaşta insanlar evlerini, yakınlarını ve nerdeyse her şeylerini kaybetmişlerdi. Bunca kayba rağmen kilise fonksiyonunu kaybetmemiş, güçlendirerek devam ettirmiştir. Nitekim uzun yıllar hizmet verdiğim Hollanda’da 1960’lı yıllarda manevi bakım hizmeti kanunda yer bulmuş ve bugün belki de Avrupa sathında bu işi son derece sistemli biçimde yerine getiren ve diğer ülkelere bu konuda danışmanlık yapan bir ülke olmuştur. Aslında bizim geleneğimize bakacak olursak Osmanlı döneminde bir tabur askere bir görevli (manevi bakım) verildiğini kaynaklarda görüyoruz. Dinimiz başka insanların derdiyle ilgilenmek gerektiği hususunda bizi uyarmıştır. İnancımız gereği manevi bakım aslında bizim uygulamalarımızda da yer almış. Lakin Batı bunu daha sistemli ve işler hâle getirdiği için bu anlamda işin öncüsü olmuştur.
Hollanda’da İslami manevi rehberlik üzerine akademik çalışmalarınız, saha araştırmalarınız var. Bir karşılaştırma yapacak olursanız bizde ve Batı’da durum nedir?
Hollanda’da kanun ve yasalar çerçevesinde yapılan manevi bakım hizmetleri edinilen tecrübe sayesinde şu anda son derece verimli bir şekilde devam etmektedir. 1971 yılından itibaren meslek standartları kanun ve tüzüklerle belirlenmiştir, yasal zeminde çalışan manevi bakım uzmanları farklı kurumlarda istihdam edilmektedir. Hem kanuni alt yapısı hem de finansal yönden devlet güvencesinde bulunan, en az lisans düzeyinde mezuniyet gerektiren bu meslek dalında ülke genelinde yaklaşık 1300 kişi bu görevi yürütmektedir. Başlangıçta bahsettiğimiz üzere manevi bakım hizmeti kişinin inanç esaslarına dayanan bir şekilde oluşturulmuştur. Lisans düzeyinde teoloji eğitimi alan öğrenci aynı zamanda psikoloji ve iletişim becerileri konusunda da eğitilmektedir. Bu çerçevede yaklaşık 1 milyon Müslüman’ın yaşadığı Hollanda’da Müslüman manevi bakım uzmanı sayısı 70 civarındadır. Devlet güvencesinde sunulan bu hizmetin akademi ve yetiştirme tarafında çalışan birisi olarak umuyorum ki Türkiye’de de bu sistemli anlayış kısa sürede sağlanacaktır. Çünkü Türkiye’de manevi bakım çok yeni bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Yakın zamanda Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilat kanununda belirlenmiş olan manevi danışmanlık hizmetleri öğrenci yurtları, eğitim kurumları, gençlik merkezleri ve kampları, ceza infaz kurumları, sağlık kuruluşları, sosyal hizmet kuruluşları ve benzeri yerlerde kurumların kendi aralarındaki protokollerle yürütülüyor. Diyanet İşleri Başkanlığı yeterli sayıdaki personeli ile bu işe hazır görünmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı manevi danışmanlık ve rehberlik alanında pek çok hizmet ile çalışmalarına devam ediyor. Başkanlığımızın bu alandaki hizmetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yurt dışındayken izlediğim kadarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı 1990’lı yıllarda bu hizmete dair birtakım çalışmalar başlatmıştı. Belli bir süre sonra bunun kesildiğini gördüm. Cezaevlerinde 1980’lerde başlatılan uygulama devam etti. Diğer alanlarda ise nihayet geçtiğimiz yıllarda manevi bakım hizmetine dair inkıtaya uğramış olan süreç yeniden başlatıldı. Hep beraber destek vererek daha iyi bir konuma gelmesi için elimizden geleni yapacağız. Başkanlığın bu konudaki dinamik yapısı inkâr edilemez. Hayatta hiçbir şey için geç kalınmış değildir. Ülkemizdeki bu ihtiyacın cevabını karşılayacak olan Diyanet İşleri Başkanlığı, üniversitelerle temas hâlinde bu işi en iyi biçimde ve en kısa zamanda sağlıklı bir zemine oturtup, ihtiyaç sahiplerine daha nitelikli cevap verir hâle getirecektir.
Maneviyatın insanların hayatında giderek daha fazla yer aldığı günümüz toplumlarında manevi danışmanlığı nasıl bir gelecek bekliyor?
Hollanda gibi küçük bir ülke geçtiğimiz yıllarda manevi bakım hizmetini kurumların da dışına çıkacak şekilde revize etti. Hastane, hapishane ve askeriye gibi kurumlarda hâlihazırda devam eden hizmeti evlere de götürebilmek için bütçesine belirli oranda bir ek yaptı. Devletin güvencesi altındaki hizmeti artık insanlar kendi meskenlerinde alabilecekler. Manevi bakım, tüm dünyada insanın modernleşmesi ve bireyselleşmesi devam ettiği sürece ihtiyacın artacağı bir hizmet alanı. Günümüz insanı ile geçmiş dönem insanının sorunlara ve çözümlerine dair algı farklılığı yadsınamaz. Sorgulama kabiliyeti bu kadar artmış olan insana verilen tüm hizmetlerde olması gerektiği gibi manevi bakım hizmetinde de profesyonellik son derece önemlidir. Devletlerin bunun farkına vararak her türlü zeminde (kanun, yasa, akademi, personel..) gerekli alt yapıyı hazırlayarak buna ihtiyacı olan vatandaşa en yakın ve en hızlı şekilde nasıl ulaşabileceğini düşünerek hareket etmesi gerekiyor. Modern insanın maddi ihtiyaçlarına cevap verildiği kadar manevi ihtiyaçlarına da cevap verilebilmelidir. Manevi bakımın yakın gelecekte ihtiyaca binaen değil sürekli sunulabilen bir hizmet olacağını zannediyorum. Manevi kaynaklardan yararlanarak, günümüz insanının ruhen olgunlaşmasına, kendisinin değerli olduğunu hissetmesine ve hayatını anlamlandırarak hayata bağlanmasına yardımcı olmada manevi rehberliğe olan ihtiyacı, gözden kaçırılmaması gereken bir gerçeklik hâline dönüşmektedir.
Dr. Arslan Karagül, 1952 yılında Ordu-Ünye’de doğdu. 1980’de Samsun Yüksek İslam Enstitüsünden mezun olup aynı yıl Amasya-Taşova ilçesine müftü olarak atandı. Diyanet İşleri Başkanlığı Haseki Eğitim Merkezi 3. dönem mezunu olan Karagül, 1983-84 yıllarında Hollanda’nın Tilburg şehrinde bir yıl din görevlisi olarak hizmet etti. Türkiye’deki görevinden ayrılarak 1985-87 yıllarında Amsterdam Üniversitesi’nde İslam ve Hristiyanlık üzerine master yaptı. Aynı üniversitede, Avrupa ve İslam ülkeleriyle mukayeseli olarak Hollanda’da ilkokullarda İslam dini eğitimi konusunda doktorasını tamamladı. 1995-2005 yılları arası İslam din dersi öğretmenliği yanında Amsterdam ve Utrecht Akademi Hastanelerinde İslami manevi bakım görevliliği ve araştırması yaptı. 2005 yılı itibarıyla Amsterdam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi bünyesinde lisansüstü İslami manevi bakım bölümü uzmanı olarak öğretim üyeliği yaptı. Bu kurumdan 2016 yılında emekliye ayrılarak Türkiye’ye kesin dönüş yapmış bulunan Karagül, bu alandaki çalışmalarına devam etmektedir.