Yeniden Müslüman Olmak
Yayınlanmış eser. Bakınız: İletişim.
...
İçindekiler
ÖN SÖZ: NEDEN YENİDEN MÜSLÜMAN OLMAK?. 5
1. GİRİŞ: ‘KÂLÛ- BELÂ’ (قالو بلى) 9
2. ‘KÂLÛ BELÂ’ NEDİR?. 11
3. NİÇİN KÂLÛ BELÂ. 21
4. KADER MESELESİ 23
5. TARİHİ AÇIDAN KADER MESELESİ 39
6. ECEL VE KADER MESELESİ 42
7. RIZIK KONUSU. 47
8. YARATILIŞ ve KURTULUŞ MESELESİ 48
9. KUR’AN’LA YENİDEN MÜSLÜMAN OLMAK. 55
10.  KUR’AN VE İBADET TERAPİ 64
11.  KUR’AN, SİHİR ve ŞİFA. 66
12.  KUR’AN, DUA VE ZİKİR. 71
13.  İBADETLE YENİDEN MÜSLÜMAN OLMAK. 74
14.  GERÇEK BİR NAMAZ ve NAMAZ TERAPİ 80
15.  NAMAZ TERAPİ NEDİR?. 88
16.  NAMAZ TERAPİ NASIL YAPILIR?. 90
17.  VER GİTSİN. 97
18.  FATİHA SÜRESİ OKUNUŞU VE ANLAMI 100
19.  DİĞER DUA VE KISA SÜRELERİN ANLAMI 102
20.  NAMAZLA YENİDEN MÜSLÜMAN OLMAK. 115
21.  BİR HATIRA. 124
22.  ‘İBADET MAKİNESİ’ 126
23.  GERÇEK MÜSLÜMANLIK. 128
24.  SAHTE MÜSLÜMANLIK. 140
25.  TELKİN KONUSU. 142
26.  TELKİN. 142
27.  MANEVİ REÇETE. 146
28.  SON SÖZ. 147
29.  SECCADEM.. 148
30.  Kimlik: Yazarın kısa öz geçmişi 150
31.  Yazarın diğer eserleri 151
Â
Â
TAVSÄ°YE
(Bir ön okuyucu tavsiyesi):
‘Çok güzel bir eser olmuş. Umarım bu kitabı okuyanların İslam’ı daha doğru anlamalarına ve bunun şuuruna vararak İslam’ı İslam gibi yaşamalarına vesile olur’ (V.Yücesan).
ÖN SÖZ: NEDEN YENİDEN MÜSLÜMAN OLMAK?
Yeniden Müslüman olmak eskilerin iman yenilemek (tecdidi iman) dedikleri şeye benzemektedir. Ancak burada kastedilen iman yenilemekten de öte yanlış düşünce, anlayış ve davranışlarımızı da değiştirerek İslam’ı olması gerektiği gibi yaşamaktır. Çünkü İslam sadece Allah’a ve Peygambere imanı (şahadeti) gerektiren bir din değil aynı zamanda doğru düşünce ve davranışı (amel) gerektiren bir dindir. Bunun için de başta eleştirisiz bilgi, hikayecilik, yanlış düşünce ve davranışlardan vazgeçmek gerekmektedir. Halbuki bugünün Müslümanlarının İslam’a taban tabana zıt o kadar çok yanlış düşünce ve davranışları var ki gerçek bir Müslüman olarak yaşayabilmek için yeniden Müslüman olmaktan başka çare kalmamaktadır.
Kırk yıl Avrupa’da gayri Müslim (Müslüman olmayan) bir toplumda yaşayıp gelmiş bir Müslüman olarak itiraf etmeliyim ki günümüzde Müslüman toplumlar doğruluk ve dürüstlükten en uzak bir toplum haline gelmiş bulunmaktadırlar. Bu kitapçıkta bunun örneklerini bulacaksınız. Burada hemen küçük bir örnek vermek gerekirse:
Avrupa’da her insanın cebinde randevularını yazdığı mutlaka bir ajandası (takvim) vardır (şimdi daha çok cep telefonlarının ajandaları kullanılıyor). Son dört yıldır Türkiye’deyim esnafından ustasına, eğitimcisinden yöneticisine ajanda kullanan, randevusunu yazan dört kişi görmedim. Yazanların da yazdıkları tarihte bir işi bitirip teslim ettiklerini göremedim. Teslim edenlerin de temiz, kaliteli bir iş yaptıklarını görmedim. Bu sanki o kadar normal hale gelmiş ki herkes sanki bunu çok normal görmeye başlamış gibi. Hatta bu durum artık bir kültür haline gelmiş bulunmakta. Verdiği sözü tutan yok denecek kadar az. Bir iş için randevulaştığınız bir insana o işi yaptırmak için tekrar tekrar aramak zorunda kalıyorsunuz. Hele de yaptıracağınız işin parasını önceden verdiyseniz artık ne gelen oluyor ne giden. Bekle ki o iş bitecek! Meslek ahlakı diye bir şey kalmamış sanki. Mesleği icra edenlerin mesleklerine sevgisi de saygısı da kalmamış gibi. Telefonun diğer ucundakinin görülmediği yerlerde bulunulan yer ve durum hakkında bile dürüst davranılmıyor. Herkes sanki randevusuna vaktinde gelmemeyi, verdiği sözde durmamayı alışkanlık haline getirmiş bulunmakta. Bu nasıl olur, biz bu hale nasıl geldik deyip şaşıp kalıyorsunuz. Üstelik bu insanların yüzde sekseni beş vakit namaz kılıp, oruç da tutuyorlar. Ama randevuya asla vaktinde gelinmiyor. Verilen iş vaktinde teslim edilmiyor. Sözde durulmuyor. Kul hakkına riayet edilmiyor. Sonra da bin bir türlü bahane. Sizce burada bir yanlışlık yok mudur?
Batı’yı birçok yönden eleştirebiliriz. Ancak Batı’da örneğin Hollanda’da randevu konusunda oldukça titiz davranılmaktadır. Sizinle randevu yapan bir gayri-müslim dakikasında randevusuna gelebilmektedir Toplantı veya buluşmalara konuşulan saat hiç aşılmadan riayet edilebilmektedir. Hatta evinize bir iş veya misafirlik için gelinecek olsa belirtilen saatten ne bir dakika önce ne de sonra içeri girilmemektedir. Tam dakikasında kapı ziline basılmaktadır. Bir engel durumunda ise mutlaka aranıp haber verilmektedir. Bizde ise kimse doğru dürüst randevusuna ve kurallara uymadığı için hayatımızdaki keşmekeş çoğu zaman trafikten eğitime, inşaat sektöründen yönetime her alanda hayatı felç etmektedir. Böyle olunca da insan kendini bu nasıl Müslümanlık demekten geri alamamaktadır. Bu da burada önemli bir sorunun olduğunu göstermektedir. Bu kitapçıkta özellikle bu gibi sorunların temelinde yatan nedenlere değinilecektir.
Hemen şunu da belirtelim. Burada maksadımız Batı hayranlığı veya nefreti göstermek değildir. Merhum İzzet Begoviç’in de vurguladığı gibi Müslümanlar ‘Batı ile iyilikte yarışmalıdırlar’. Bu nedenle bir gayri müslim’in (Müslüman olmayan birinin) veya ateist’in (Allah’ı inkâr edenin) bir Müslümandan daha olumlu bir düşünce ve davranış sergilemekte olması doğrusu bize dokunmaktadır.
Neden?
Çünkü biz Kur’an’dan ve İslam’dan çok çok uzak yaşıyoruz da ondan.
Kur’an’ı öpüp başımıza koyuyor, duvara asıyor, ölülerimize okuyoruz ama onun içindekine, anlamına, emir ve yasaklarına baktığımız veya aldırdığımız yok. Anlamadan okuyor, düşünmeden ibadet ediyoruz. Müslümanlığımızın farkında bile değiliz sanki. Yeniden Müslüman olmak dememizin bir nedeni de bu. Bu kitapçıkta bunun çarpıcı örneklerini bulacaksınız.
Â
Teşekkür:
Bu kitabın yazılış ve okunuşunda yardımcı olanlara teşekkürden önce burada hemen bir başka noktaya da parmak basmakta belki yarar vardır.
İslami konularda eser yazanların çoğu sanki bunu okuyanlar anlamasa da olur, önemli olan benim ne kadar bilgili olduğumun anlaşılmasıdır der gibi akademik kaygılarla kitap yazmaya yöneldikleri için İslami konularda yazılmış bulunan çoğu eser maalesef halkın anlayacağı dilde değil de ağır ve eskimiş kelimeler kullanılarak yazılmaktadır. Böyle olunca dini konularda çok bilgisi olmayan normal insanlar, halk bu kitapları eline alır almaz, anlamıyorum diyerek bir kenara bırakarak okumaktan vaz geçmektedirler. Bu tür kitapları hiç düzeltmeden ve günlük dile kazandırmadan (güncellemeden) tekrar tekrar piyasaya sürenler ise neticede: ‘Batı’da herkes kitap okuyor da biz de niye çok kitap okunmuyor’ diye şaşıp kalmaktadırlar!
Halbuki kitap yazmak kadar yazılanı kontrol etmek ve ‘sanat halk içindir’ anlayışı ile halkın anlayabileceği bir dil kullanabilmek de önemlidir. Eskimiş veya orijinal kelimelerin kullanılmasına da gerek duyulan yerlerde ise bunları en azından parantez içinde açıklığa kavuşturmakta yarar vardır. Bu itibarla yazılan kitapların piyasaya sunulmadan önce birkaç meslektaş veya eş-dostun kontrolüne sunulması gerekmektedir.
Bu nedenle burada bu bu kitabın ilk okuyucularından olan sevgili eşim Nigar hanım ve yeğenim Adil Karagül ile değerli meslektaşım prof.dr. Recep kılıç hocama ve yazar Veli Yücesan arkadaşıma değerli katkı ve tavsiyelerinden dolayı teşekkürü bir borç bilirim.
Buna rağmen yine de gözden kaçan hatalar olmuşsa affoluna. Gerisinin okuyucularımıza kolay gelmesi ve hayırlara vesile olması dileğimle,
Â
Arslan Karagül
Ünye 14 Kasım 2020